29 Eylül 2012 Cumartesi

Bir maceraperestten..


Kılıcı kuşanma vakti..

Sessiz sedasız geçen yıllardan sonra bir haberci, belinde kılıcıyla köye girmişti. Tedirgin gözlerle bakan halkın sessiz uğultusu arasından hızlıca kasaba reisinin yanına geldi..

"Devletimize bağlı Bulgarlar Devlet-i Aliyye'ye isyan etmiş, Edirne sancağımızın Harmanli kasabasını talan etmiştir.
Sancak beyimizin emriyle eli silah tutan bütün erkeklerin ertesi güne kadar orduya katılmak için hazırlanması emri verilmiştir."


Haberci hiç duraklamadan, dinlenmeden diğer Bursa Sancağı kasabalarına haber etmeye yol almıştı.. Belli ki durum zordu..

Köy halkının akıl hocası olarak içimde ki tedirginlik yerini öfkeye ve hüzüne bırakmıştı. Harmanlı'dan sonra Bulgarlar durdurulamazsa, Edirne sancağı düşebilir, Edirne halkı zulme uğrayabilir ve  Osmanlı İmparatorluğu'nun Avrupa ile olan bağlantısı kesilebilirdi. Yardım bir an evvel sert bir şekilde gitmeliydi.

Öyle de oldu.. Evlatlarından ve hanımlarından ayrılan genci, yaşlısı kısaca eli silah tutan bütün erkekleri Edirne kapıları önünde hain Bulgarları bekliyordu. Otoritede oluşan boşluk ve sıkıntıdan dolayı taht niteliksiz padişahlara, en kötüsü de bir Bulgar'ın oyuncağı haline gelmişti.. Bulgarlar kuvvetliydi..

Sancak beyleri yardımcılarıyla toplandılar ve stratejilerini belirlemek için aralarında konuşmaya başladılar. Aralarından en tedirgininin Edirne beyi olduğunu açıkça görebiliyordum. Kendisi ordunun her ne kadar surların ardında kalmasını önerse de, Bursa ve Karesi sancağı beyleri orduların sert, hızlı ama sessiz bir şekilde geceleyin düşmana saldırmaları kararını aldı..

Dikkat ettim ki bulunduğum bölük tamamen niteliksiz askerlerden oluşuyordu. Ordunun orta kanadı dolayısıyla zayıftı.. Kapılar açıldı ve sessizce düşmanın kampına doğru yürüdük. Karşımızda 250 Bulgar, biz ise 80 köylü ve 30 asker saldırıyorduk.

Kampa doğru ilerlediğimizde, yokuşun ardında Bulgar ordusunun konuçlandığını gördük.. Bulgar casusları görevlerini yerlerine getirmiş, bu gizli saldırıyı erkenden iletmişlerdi.

Edirne beyi,
-Size surların ardında kalalım demiştim, meydanda savaşı iyice riske attık. Derhal geri dönmeliyiz!
Bursa beyi,
- Artık çok geç, hızlı ve sert bir şekilde saldırıp günlerini göstereceğiz! dedi..

Orta kanattan saldırdık.. Elimizde taşla, sopayla ve kırılmış kalkanlarla ölüme koşuyorduk.. Var gücümüzle orta hatta saldırdık ve beklenmeyen bir şekilde Bulgarları zor duruma soktuk. Orduya cesaret veriyorduk..
Bulgarlar şaşkın ve tedirgin halde yavaşça geri çekilmeye başladılar. Günler süren çarpışmanın ardından bütün Bulgar ordusu dağılmış idi..

O günden sonra Bulgarlar toparlanmaya ve güçlenmeye devam ettiler.. Resmi olarak Osmanlı İmparatorluğuna bağlı olan Bulgarlar kendi bağımsızlıkları adına Osmanlı sınırlarına tacizlerini devam ettirdiler.

Osmanlı ise kendi içinde irili ufaklı bölünmeye ve parçalanmaya başlamış hatta iç savaşlara tanık olmuştu..
Kasabalar isyanlarla boğuşmuş ve soyulmuş, yollar haydutlarla dolmuş, orduların ise tek amacı sancaklara darbe yapmak olmuştu.

Yaşlanan, hastalanan bu Osmanlı İmparatorluğunu eski haline getirmek için çabalayan, uğraşan köylüler, askerler, iyi niyetli olan herkes ise bu karanlığın içine gömülmeye başlamıştı..
Fakat yine de gelecek için bir umut vardı. Gelecek nesilin doğru yolu bulacağına dair kuşkusu olmayan insanlar ve bunun için hala var gücüyle çalışan insanlar vardı..
İşte bu ümitle bir grup fedakar insanlar kasaba köylerini dolaşıp, devleti için çalışacak yiğit insanları bulmaya koyuldular...
Peki bulabilecekler miydi?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder